Bu Blogda Ara

Çarşamba, Aralık 16, 2009

İsimsiz Yazmalar 3

ne zaman ellerini görsem
pencereler ardarda dizilir
cüceler fırlar mağaralarından
bebekler sırt sırta verir
ardarda gelir tıkırtılar
düşer yağmurun kokusu kaldırımlara
yuvarlanan bişeyler duyarsın sen de eminim
ağır ağır yürüyen birşeyler var bilirsin
ne zaman, ne zaman ellerini duysam
ne zaman koklasam gözbebeklerini
herşey birbirine karışır
geçmiş, gelecek, şimdi
bir delik açılır zaman - mekanımda
ne zaman duysam
yırtar evrenimi ellerin
uğuldar evinin sessizliği
kocaman bir bugün
dudaklarından düşüverir

Cumartesi, Kasım 14, 2009

suskun şiire bir ilave

ve hala söylememeliyim...
ama öyle bir his var içimde
tam tersi çığlık atan
avucumdaki sessizlik yemini
alev alacak neredeyse seziyorum
birazdan birşeyler küle dönecek
doğum izi sürmekte bebeklerimiz
ellerin şafak vaktini bekler
sabaha dek sürer şiirin suskunluğu
en fazla sabaha kadar

Cuma, Mayıs 29, 2009

vesikalık

vesikalık konuşuyoruz
vesikalık
vesikalık cümlelerimiz
kelimelerimiz hep kravatlı
saçlarını taramışız aklımızdakilerin
hisleri ütülü gömleklerle örtülü
onca şıklığın ardında kaybolmuş
boyalı potinleri giyinmiş hevesli
ama bir o kadar çekingen
bir o kadar suskun, şaşkın
vesikalık duruşumuz,
yutkunarak yaşıyoruz
şimdi öyle uzaklarda kaldı ki,
öyle gözlerimizin ardında,
kabuğuna çekilmiş, tedirgin bekleşir,
gülüşümüz, ağlayışımız..
vesikalık bakınıyoruz..
rafa kaldırmışız herşeyimizi
nasıl yorulmuşsak artık
mecalsiz kucaklaşmalarımız öyle
şuradan şuraya koşamıyoruz
terlemeden yaşama derdi edinmiş
fiyakası bozulmasın diye telaşlı
mahcup, geçirmiş sırtına kibarlığını
vesikalık yürüyoruz..
pijamalarımız yırtılmış
ve annelerimizin elleri kadar kayıp
dikiş iğnelerimiz..
kimbilir nerede düşürdük bunca şeyi
nerede kaygısız kahkahalarımız,
yapraklarımızın yeşilliği nerede,
tuzlu çöreğin tadı,
şafak vaktinin erkenliği,
kokusu birşeyleri sevmenin,
bir uçurtmaya bile sevinmez mi insan
gülemiyoruz
ağlayamıyoruz da
vesikalık yaşıyoruz..
vesikalık...

Pazartesi, Mayıs 18, 2009

mavilerim

bunlar benim mavilerim
cebimde kalmış şeyler işte
belirsiz mırıldandığım dualar
gece uykumun tutmaması
bulutları birşeye benzetişim
hiç görmediğim okyanusun düşü
avuçlarıma damlar zaman zaman
bunlar benim mavilerim
tuhaf şeyler hatırlamak bazen
birşeyler sezivermek biryerlerde
tuhaf tuhaf duraksamak
rahatsız düşler kurgulamak
çenemin düşmesi kimi zaman
sessizlik koyulaştırır bunun rengini
bir de karakalemle okşamak anılarımı
dokunurcasına çizmek, sevişircesine..
kurşun kalemin o rüyaları..
alışılmadık akrostişler bulmak sonra
güzel isimlere tutulmak
damaktan yazmak şiirlerimi
bunlar benim mavilerim
beni bu maviler konuşturur
karnımı doyuran bu maviler
iki adım yürüyemezdim bunlar olmasa
geceleri erken gelirdi uykum
kimbilir nerede sızıp kalırdım
olmasa bunlar, bu maviler,
bunlar benim mavilerim
kırmızım da onun içinde hem
sarıyı da maviye sarıp sakladım
beyazla hep eleleler zaten
turuncuyla hep sarmaş dolaş
yeşille kardeş gibiler
mavi olmasa tüm renklerim kaybolur
siyah bile kalmaz geriye..
olmasa mavilerim..
okuyup başucuma koyduğum mavilerim
sabahları sırtıma alıverdiğim
kahvaltıda çayıma kattığım mavilerim
beni bu maviler kucaklayacak hep
ekmeğimi bu mavilere saracağım
yüzümü onlarla yıkayacağım
onlarla güleceğim yine
üstüme örteceğim hava soğudu mu
koştukça mavi terleyeceğim
mavi, alnımın teri..
mavi, ilham perisiyle öpüşmeler..
arada bir içimin sıkılması bile..
iştahım, açlığım.. tutkum..
kırmızı yanlarımın bile dili mavi
kavgam, savaşım, mücadelem
mavi yumruğumun rengi
yensem de yenilsem de aynı renk
özlemelerim, beklentilerim, umutlarım..
yaşamak mavi be kardeşim

Pazartesi, Nisan 20, 2009

gel

bana çölünle gel
kupkuruluğun ıssızlığın
beyazlığınla gel
ben suyumu bulurum
bana çirkin sözlerle gel
ipeksi yanını kendim bulurum
sivriliğini evde bırakmadan
küfürlerini eksik etmeden gel
hem bütün gözlerinle gel
yalnız saçlarınla değil kemiklerinle
taze dudakların kadar
küflü yanlarınla gel
yanılgılarınla gel, utançların
o çocuk tarafın ve aldanışların
tüm şımarıklığınla gel
üstünü çıkarmadan gel hem
hiçbirşeyi örtmeden
soyunmanı parmaklarıma bırak
giy hem en kirli çamaşırlarını
ve en telaşlı anlarını
belli dengesizce sevişeceğiz
daha da kirleneceğiz belli
terleyerek gel, istersen koş
en kendi kokunla gel
iliğine kadar gel acıktım
iştahını kabart da gel
ve saklama hiçbir rengini
kıpkırmızılığın malumum
bir tarafın var turuncu
görünmese de siyah bir yanın
ve adın kadar beyazsın
boyanmadan gel utançsız
kapatmadan desenlerini
hala çıplakken şehvetin
ayışığına tutun da gel
bütün dudaklarınla gel
kaşlarını çat çatacaksan
bana dişlerini ver
hırçın veya sakin sevişelim
kaçak gözlerinle gel
beyninde kıymık gibi bilirsin beni
ben de titrediğini bilirim
gel bana tokadınla gel
kanayarak öpüşelim
çölde beyaz bir çiçek
dikeninle, kokunla
gel bütün ...lğnle gel*


**


* isim yazacak değilim
** tarih verecek değilim

Perşembe, Mart 26, 2009

beklersen olabilir

biraz bekle belki birşeyler olur
daha kaldırımlar yeni yeni döşeniyor
ah benim çirkinim, daha vakit var
güneş her zamankinden ağır yürüyor
yırtığım, yüzü kirlim, ah benim zillim
bir kırıklık peydah oluyor senden
yüzün hızlı hızlı eskiyor görüyorum
avucum saç kırıklarınla dolu
gözlerin kırık kırık parlıyor
kırığım benim, edepsizim, şımarığım
bende darmadağın soluğun duruyor
ve yarım yamalak yaşanmışlığın
hep bu kırık kırıklığın
ya perde arkası, ya hasır altı
doğru düzgün dile getirilmemiş
geçip gidivermiş anlar duruyor
yüzün hızlı hızlı eskiyor görüyorum

***

kalbin miden gibi sancıyor biliyorum
kendini sindiremiyorsun
midene oturmuş sade pilavın
ne içeceğini kestiremiyorsun
en az benim kadar maskelisin
izbe tiyatrolara takılıyorsun
cebin ellerini ısıtmıyor
aldırmazlığıma da sığınamıyorsun
saklanamıyorsun gülüşünün arkasına da
buzlandıkça buzlanıyorsun biliyorum
gittikçe tuzlu geliyor dudakların
hiç uçuk yemediğin anlaşılıyor
titreyişin beni eğlendiriyor
ama delirme çirkinim
ama bekle yırtığım hele biraz dur
belki birşeyler olur

Pazartesi, Mart 09, 2009

isimsiz yazmalar II

I

bir kapının başucunda bekliyordu
dizlerine bir gülümseme yatırmış
saçlarını okşuyordu
sessizce köpüren kadın
damlalar dökülüyordu
bilinmezdi belki görünmezdi
gölgesi vardı dansediyordu
yalnızlıkla oynaşıyordu
kadeh kadeh dökülüyordu
sesszice köpüren kadın
kendi kendini içiyordu
dizlerine bir gülümseme yatırmış
kendi öpücüklerini fotoğraflamış
yanakları titreyen kadın
tırnaklarından maskeler takınmış
köpüklerine boyanmış
kendi yastığını kendi dikiyordu
avuç avuçtu sevinmeleri
sessizce köpüren kadın
bardakları dolup dolup boşalmış
sancılarını bir dikişte bitiriyordu

***

II

burada geçip gitmeyen birşey var
akrep ve yelkovanı donduran birşey
gözlerini tutuklayan
dudaklarını zincirleyen
acımasızlığı şeytanlarımı kahreder
kalan ömrünü götürdüğü yer
bir dakikalık bir zindan
burada geçip gitmeyen birşey var
gürültülü haşin birşey
kulakları sağır eden
çığlık çığlığa bir karanlık
doğum sancısı gibi birşey
bol küfürlü bir şarkı söyletir insana
tırmalatır tırmalatır
gırtlağına çöker zebani misali
burada geçip gitmeyen birşey var

***

III

beni gözlerine yasla
dizlerin çok uzak yetişemem
dokunmasam olmayacak bilmiyorsun
kabuğum çatlayacak
az uz gidemeyeceğim sonra
yanağına yatırsan da olur
belki diyecek kadar bir zaman
terim soğuyana dek
şafak bağıra çağıra gelmeden
beni gözlerine yasla

***

IV

bir kediydi ve ıpıslaktı
şimdi ne kadar yaşlandı
bir kuytusu vardı sıcak
cafcaflı bir çatı altı
rengarenk yün yumakları
bol şekerli pastorize süt
kırık mı kırık kaburgalar
kuş tüyleri kanlı
bir parça ciğer
bir güneş yanığı gibi bir parça
kahverengisi koyu bir keder
üzerinde ardarda silgi izleri
kıvranmıştı bir kalabalığın köşesine
tırnaklarını yalıyordu ıpıslaktı
topuklarını işittim aç gibiydi
sokaklar daha da açtı
kaç bu köşelerden kedicik dedim
kaçmadı ıpıslaktı

Cumartesi, Şubat 28, 2009

gölgeli kız

gölgeli kız, sisli dumanlı kız
gözlerimi okşuyor simsiyahlığın
yorgun duvarlara yaslanıyorsun
bulvarda tütüyor yürüyüşün
ardında bir is bırakıyorsun
sisler yükseliyor içine daldığın
gölgeli kız, sisli dumanlı kız
gözlerimi okşuyor simsiyahlığın

beklemiş beklemişsin yol kenarında
belki ılıman bir iklimdi aradığın
bir türkü donakalmış dudaklarında
yanağında yağmur damlaları kırgın
şemsiyeni almadan çıkmış sokağa
koluna girmişsin ıslanmışlığın
gölgeli kız, sisli dumanlı kız
gözlerimi okşuyor simsiyahlığın

gölgeli kız güneşe uzatsan elini
baharını sandıktan çıkarmaz mısın
portakal çiçekleri açarsın belki
dolgun bir gülücük takınmalısın
korkma düşürmezsin geceliğini
korkma hala siyah kalırsın
gölgeli kız, sisli dumanlı kız
gözlerimi okşuyor simsiyahlığın

Çarşamba, Şubat 18, 2009

hayat.cpp

dahil et: şiiri, şarkıyı ve besteyi
dahil et: toz tutmuş sözleri üfürerek
dahil et: ne bulduysan ne dokunduysa yüreğine
dahil et: ak sakallı cümleleri dahil et

nesne: insan (ki neleri alır bilinmez){
insan bir duyuş , insan bir duruş;
insan ki oturakalmış yol kenarında;
insan bir nehri koklayıştır;// ki akıp geçen zaman dedikleri olur buna
insan bir seyrediş, bir hayret
insan bir varoluş ama bilemeyiş kendini;
elleri ve yürekleri olan
//elleri yüreğinden uzanan
//yüreğini elleriyle sunan kimi zaman
gülmesi ve ağlaması var kitaplıklarda tanımlı;
herşey gibi ebeveyninden devralmış
insanlığını;
insan, insan işte;
}


eylem:sev(){
damdan düşer gibi sev neyi seveceksen;
terazide tartmaya kalkma sakın;
korkma;
bilince bal gibi bilirsin
sevdiğini, sevildiğini;
sevdikçe aydınlanırsın
sevgili bir aydır;
//ki sevme güneşi ışıldatır
sevmesen ne anlarsın yaşadığından
sevmesen neye yaradı dilin
sev, hakkını ver ana sütünün;
sev;
çevir: öpüşünü, okşayışını,
çevir sevmekten tat almayı;
}




main(allah bilir){

tanımla: bir insan nihayetinde ben ben dediğin
tanımla: ailen can damarın, evin

tanımla: dostların omuzları dağ gibi insanlar

tanımla: sevgili tılsımı yaşamaktaki tadın keskinliğinin


nefes aldıkça{
taşıyacaksın, taşıyacaksın yaşamanın yükünü;
ve güleceksin;

ve ağlayacaksın;

bileceksin can yakmayı da, gönül yapmayı da;

bileceksin el uzatmayı, el açmamayı;

bileceksin serseri mayınlar vurdukça

bileceksin ayakta durmayı dimdik;

öğreneceksin hep yıkıldıkça;

dinle>>insanı ve evreni;
dinle>>yaşamı açık yüreklilikle;
dinle>>yargılamadan hemen>>acele etme;
dinle>>yüreğinle dinle;

ağlarken{
bir tohum gibi dök toprağa gözyaşlarını;

bir orman büyüt kederinden;
söyle<
söyle<
<
}

gülerken{

neşen bir bahçe olsun meyvelendir gülüşünle;

yoksullara aç kapını;

gülerken tarlaları şenlendir

tanrının rahmeti gibi gül gülerken;

}


eğer (yorulduysan, tutulduysa soluğun) {

sarıl sevdiklerine;

sarıl dostlarına ve ailene;

hatırlamaya ve vefaya sarıl;

sevmeye sarıl;

}


değilse{

yine sev, yine sarıl;

sev(dostlarını);

sev(aileni);

sev(sevmeye değenleri);}


ve söyle<

sımsıkı tut özgürlüğünü;

özgür ol

hiçbir bağlanıştan korkmayacak kadar;

özgür ol


açık tut avuçlarını;

açık tut gözlerini, kulaklarını;

vicdanından başka kilit takma diline;

söyle<
<

}


ve gün gelecek tükenecek satırların;

o gün

çevir ruhunu bütün saflığıyla;

çevir adam gibi bir hayat çevir;

}

Perşembe, Şubat 12, 2009

Sensizlik

sensizlikle başbaşayım bir başımayım
saatlerin zikzak çizdiği bir gece bu
duvarların çatladığı çatımın aktığı
sobamda mektuplar yanık
geçmiş yanık bugün yanık ben yanık
öyle bir gece bu
öyle kaşları çatık
ucunda hayırsız bir sabah bekler
ufkun kapısını tıklatan güneş
haber verir bir başka sensizliği
sensizlikle başbaşayım bir başımayım

zaten ne olursa sensizlikten olur
bu sensizlik gelir penceremi kırar
kapımı kilitler ekmeğimi çalar
sensizlik cüzdanımda delik
defterimde kokan fotoğraf
kucağımda işgalci sensizlik
kapıyı çalmadan gelir
çocuklarımı döver ağlatır
utanmadan telefonumu kullanır
zaten ne olursa sensizlikten olur

kimbilir kaç kadının adı sensizlik
dudaklarında namussuz bir umut
sensizlik gözlerinde kahpece parlar
yanakları alev alır
sensizlik gögüslerinde bir köpük
bu teselli emzirişi habersiz
bacakları sensizlik denizi ıpıslak
saçları sensizlik kokar
kimbilir kaç kadının adı sensizlik

meydanlarda sensizlik diz boyudur
kepenkler kapanır çocuklar taş toplar
sensizlik köşebaşlarında dikili bayrak
kaldırımlarda yatırır insanı
evlerin yolu bile unutulur
dondurur geceyi ve şehri
dondurur rüyaları bile dondurur
uyandırır dipsiz uykulardan
sensizlik ıslak kedileri bile korkutur
kaçırır kuytulardan
meydanlarda sensizlik diz boyudur

sensizlik her gece koynuma girer
kolları boynuma dolalı her akşam
boş bırakmaz dudaklarımı
sırtıma tırnak izleri bırakır
sensizlik yanağımda ter
başı omuzlarımda ağlar sabahları
çünkü sensizlik de mahzun sensizlikten
zaten ne olursa sensizlikten olur
kolları kelepçeli kucağıma düşer
tutkulu aşığım belalım sadık sevgilim
sensizlik her gece koynuma girer

Çarşamba, Ocak 21, 2009

Aysel... ben... gidiyorum

ben gidiyorum aysel...
yüreğimden bir tren kalkıyor bu gece
rayları paslı, yollar buzlu biliyorum
istasyonda tanıdıklar bekliyor
son sefere yetişeceğim
vaktim kalmayacak koştura koştura gideceğim
yüzüme ipince bir rüzgar vuracak
telefon direklerine çarpacağım biliyorum
ama gidiyorum aysel...
bilesin, bu son öpüşüm
ilk defa sen gülmeyeceksin
ilk kez ben titreyeceğim
ellerim üşüdükçe üşüyecek
bir dakikam kaldı gidiyorum
valizimi alelacele topladım
sensizlik zor sığdı içine gerçi
senle giydiğim kazakları sana bıraktım
tül perdemi de bıraktım
alamam, gölgen var üstünde
cebime koydum biletimi
hatırlarsın, senin paranla almıştım
aysel, gidiyorum bir dakikam kaldı
kelepçeler çıkarma teninden dur
kokunu giydirme bana nolursun
gözyaşlarını taktın hani boynuma
damağıma yapışma aysel, gideceğim
ve arkamda bir sis yükselecek giderken
kimsesiz bir vagona düşüvereceğim
bir ayaz esecek şaşıracağım belki
pencerede parmakların tıkırdayacak
uykusuzluğa sarılıp kıvrılacağım
kulaklarım uğuldayacak biliyorum
aysel...
ben gidiyorum..
elveda..

(bir zaman...)

...bilseydim

çocukça bakabilseydim yüzüne
yapabilseydim...
bırakıp küçük oyunları
ve arayış dakikalarını
ve gerçekten çocuk kalbiyle
bir yudum su içebilseydim
ilk doğacak yıldızdan
kuşkusuz, bir peri inerdi o zaman
ve dünyaya bakarlardı
bir kez olsun ayçiçekleri
gülen gözlerini güneşten indirerek
keşke ben, konuşabilseydim
anlardın o zaman
neden çiçeklerin
saçlarına düşmek için yarıştığını

(2005)

Büyürken

büyüyorum... anne, büyüyorum
elimde kalem ve kitaplarla
yeniyim, yeni şeyler öğreniyorum
isimlerle, farklı farklı hitaplarla
büyüyorum...

hatırlıyorum o zamanı hani anne
"büyüyünce anlatırım" demiştin
büyüyorum, lakin sonu yok mu ne?
nihayeti yok mu bu gidişin?
sonsuza kadar mı sürecek böyle?

saatler geçiyor ardarda anne
sanki her dakika daha bir uzuyorum
her an yeni bir ışık gözbebeklerimde
yine de bakabilmek için bekliyorum
sonunda güneşin battığı yere

hala anlatmayacak mısın anne?
ağaçlar neden konuşmazlar?
çimenler nasıl da bitiyor böyle?
neden ölürlerken sararıyorlar
nasıl diriliyorlar bahar gelince?

toprağın altında ne var anne?
insanlar yaşar mı orada da?
neden yaşlanınca gömülürler içine?
korkmazlar mı yalnız kaldıklarında?
kimseyi özlemezler mi gidince?

güneş neden bu kadar parlak anne?
neden hergün doğudan doğar?
tutabilir miyim güneşi ellerimle?
çıkabilirmiyim bulutların üstüne kadar?
götürür mü beni ya da kuşlar oraya?

duyuyorum anne, duyuyorum
her dakika yeni yeni sesler
hergün yeni şeyler söylüyorum
dinliyorum, ne söylüyorsa sözler
hergün tekrar tekrar dinliyorum

ne kadar büyük bu gökyüzü diyorum
ben büyüdükçe o da mı büyüyor ne?
özgürce uçan kuşları izliyorum
selam verirlerken gelip geçene
büyüyorum, göğe doğru büyüyorum

ve anne hep hissediyorum
aynı anda mutlulukları, üzüntüleri
ne garip şu insan diyorum
gururu büyük, hazin çöküntüleri
oturup sessizce ağlıyorum

büyüyorum anne, hala büyüyorum
hani demiştin: anlatırım büyüyünce
hiç anlatmayacaksın, biliyorum
biliyorum saatler gelip geçtikçe
ben gelmeyecek yılları bekliyorum

biliyorum anne, biliyorum
sesin de cevapsız soruların var
anlatmayacaksın, anlıyorum
saçlarıma düşecek yarın aklar
zaman gelip geçiyor, bitiyorum

ama yazıyorum anne, yazıyorum
kalemim kağıdım ellerimde
ruhumu aynasından çiziyorum
soluk şekli hala gözlerimde
bu anı kalbime kazıyorum

biliyorum, sonsuza dek yaşamayacağım
önce saçım ağarıp, yüzüm kırışacak
zamanla şöyle uzanacağım
zamanla üstümü örtecek toprak
ve ben hala büyüyor olacağım

(2003)

Davet

ister misin yıldız ışığından aydınlık devşirsem
bir rüzgara bindirsem dudaklarımı
sessizliği bir kör kuyuya düşürsem
ve ateşe versem sunaklarımı

olmazsa ister misin sessizce kalsam
ses etmesem yer oynasa yerinden
gözlerinle örülü bir özleme dalsam
umut umut, kokunu duysam derinden

yoksa bir tebessüm mü istersin
sessizce, sessizlikte sana bırakılmış
hasret aşkın rayihası mıdır dersin
bir sabırsız bekleyişte karar kılınmış

belki veremem her istediğini
her aradığını bulamazsın avuçlarımda
bir adamım ki bilen tek seni sevdiğini
bir adam ki kalbi var yalnız ellerinde

(mart 2003)

yağmur

yağmur yağıyor, adeta bir büyü
kalbim öyle hafif sanki kuş tüyü
keşke hep böyle kalabilsem
bu anı sonsuza dek yaşayabilsem
kaldırıp atsam üstüme çken örtüyü
yağmurun eşsiz tadına doyabilsem
ve sonra keşke
gerçek şehrinde yaşamaktan cayabilsem
keşfetsem hayal denen o köyü
söyleyerek umut denen türküyü

(eylül 2002)

üç noktalı şiir

...meçhul kadın
bir çocuğun elinden oyuncağını alır gibi
irademi elimden aldın
oturup ağlamalı şimdi

ve
yine sensizliğini yaşıyorum
sabahı gibi bu gecenin
zaman sırtımda bir yük, taşıyorum
hatırasını da her hecenin
ve
üşüyorum...

(kasım 2000)

Cuma, Ocak 02, 2009

suskun şiir

bilmelisin...
sana söylememem gereken şeyler var
ciğerlerime arsızca çöken
damarlarımda çıldıran şeyler bunlar

bilmezsin
bir seni sevmek çırpınıyor duvarlarımın ardında
bir suskun şiir mırıldanıyor gözlerim
görmüyor, işitmiyorsun iyi ki
çünkü sana söylememeliyim
ellerinde yüreğimin eridiğini mesela
asla dile getirmemeliyim
çivi gibi çaktığını gözlerini ufkuma
ah! susmalıyım, söylememeliyim
saçlarının içinde kaybolduğum bir orman olduğunu
bir orman, kızıl sarmaşıklarına dolanıp kaldığım
ve ayak seslerimi duymayasın diye
içinde parmak uçlarımın üzerinde yürüdüğüm.

neşeli bir yalan, bir maske takınırım bilmezsin
çekiştirirken sarmaşıklarını
çünkü hissetmemelisin ürperişimi
iç çekişimi duymamalısın
nikotinli hülyalar solurum üzerine
cüretkar düşler ziyaret eder kimi zaman
katlar, cebime koyarım, görmezsin

...

ve acemiyim evet
alışık değilim sessizce sevmeye
üç adım yanına saklanıyorum
ne sarılmak mümkün sana
ve ne de kaçmak senden
ama susmalıyım, söylememeliyim

dudaklarımı ısırıyorum sen güldükçe
gözlerimi de ısırabilsem keşke diyorum.
bir okyanus birikiyor içimde gülüşünden
gemiler bindiriyorum dalgalarına
gemiler, mısralardan dokuduğum yelkenlerini
ben de bir gemi oluyor yüzüyorum gülüşünde
sesinden martılar devşiriyorum
gözlerinden güneşler doğuyor göğüme bazen
sana götürüyor tüm rüzgarları bu okyanusun
ve bir liman oluyorsun hemen önümde
dümeni geriye kırıyorum işte o zaman
çünkü susmalıyım, söylememeliyim
çıkmamalı yollarım sana
gözlerine çarpmamalı yüreğim
parmak uçlarım çatlamalı sessizlikten
ah! üşümeliyim, söylememeliyim

keşke mümkün olsaydı seni sevmemek
güzelliğin bu kadar küstah olmasa
salınışınla sendelemesem içten içe
alevin yalamasa yanaklarımı
bana birşeyler olmasa seni gördükçe
belki sevmeyebilirdim seni o zaman
seviyorum gel gör ki
korkacak çok şeyim var bir yandan
o yüzden ördüm bu duvarları
acılarımdan tuğlalar dizdim
ve aptallıklarımdan
kaybolmuş yıllarımı kattım harcına
yediğim tokatları katran gibi döktüm
zalim tel örgüler diktim tepesine
zalim hatıralar diktim
ne var ki çatlıyor işte azar azar
"söylememeliyim"ler dökülüyor üzerime
yok aslında işe yaradığı da
tutamıyor ki seni dışarıda
beni içerde tuttuğu kadar

***

ve tarih...
kimbilir ne zaman yazıldı bu şiir
belki beş yıl önce
belki beş gün sonra
belki ben hiç yazmadım,
sen hiç okumadın
hiç var olmadın, kimbilir
yine de seviyorum seni