ben gidiyorum aysel...
yüreğimden bir tren kalkıyor bu gece
rayları paslı, yollar buzlu biliyorum
istasyonda tanıdıklar bekliyor
son sefere yetişeceğim
vaktim kalmayacak koştura koştura gideceğim
yüzüme ipince bir rüzgar vuracak
telefon direklerine çarpacağım biliyorum
ama gidiyorum aysel...
bilesin, bu son öpüşüm
ilk defa sen gülmeyeceksin
ilk kez ben titreyeceğim
ellerim üşüdükçe üşüyecek
bir dakikam kaldı gidiyorum
valizimi alelacele topladım
sensizlik zor sığdı içine gerçi
senle giydiğim kazakları sana bıraktım
tül perdemi de bıraktım
alamam, gölgen var üstünde
cebime koydum biletimi
hatırlarsın, senin paranla almıştım
aysel, gidiyorum bir dakikam kaldı
kelepçeler çıkarma teninden dur
kokunu giydirme bana nolursun
gözyaşlarını taktın hani boynuma
damağıma yapışma aysel, gideceğim
ve arkamda bir sis yükselecek giderken
kimsesiz bir vagona düşüvereceğim
bir ayaz esecek şaşıracağım belki
pencerede parmakların tıkırdayacak
uykusuzluğa sarılıp kıvrılacağım
kulaklarım uğuldayacak biliyorum
aysel...
ben gidiyorum..
elveda..
(bir zaman...)
Bu Blogda Ara
Çarşamba, Ocak 21, 2009
...bilseydim
çocukça bakabilseydim yüzüne
yapabilseydim...
bırakıp küçük oyunları
ve arayış dakikalarını
ve gerçekten çocuk kalbiyle
bir yudum su içebilseydim
ilk doğacak yıldızdan
kuşkusuz, bir peri inerdi o zaman
ve dünyaya bakarlardı
bir kez olsun ayçiçekleri
gülen gözlerini güneşten indirerek
keşke ben, konuşabilseydim
anlardın o zaman
neden çiçeklerin
saçlarına düşmek için yarıştığını
(2005)
yapabilseydim...
bırakıp küçük oyunları
ve arayış dakikalarını
ve gerçekten çocuk kalbiyle
bir yudum su içebilseydim
ilk doğacak yıldızdan
kuşkusuz, bir peri inerdi o zaman
ve dünyaya bakarlardı
bir kez olsun ayçiçekleri
gülen gözlerini güneşten indirerek
keşke ben, konuşabilseydim
anlardın o zaman
neden çiçeklerin
saçlarına düşmek için yarıştığını
(2005)
Büyürken
büyüyorum... anne, büyüyorum
elimde kalem ve kitaplarla
yeniyim, yeni şeyler öğreniyorum
isimlerle, farklı farklı hitaplarla
büyüyorum...
hatırlıyorum o zamanı hani anne
"büyüyünce anlatırım" demiştin
büyüyorum, lakin sonu yok mu ne?
nihayeti yok mu bu gidişin?
sonsuza kadar mı sürecek böyle?
saatler geçiyor ardarda anne
sanki her dakika daha bir uzuyorum
her an yeni bir ışık gözbebeklerimde
yine de bakabilmek için bekliyorum
sonunda güneşin battığı yere
hala anlatmayacak mısın anne?
ağaçlar neden konuşmazlar?
çimenler nasıl da bitiyor böyle?
neden ölürlerken sararıyorlar
nasıl diriliyorlar bahar gelince?
toprağın altında ne var anne?
insanlar yaşar mı orada da?
neden yaşlanınca gömülürler içine?
korkmazlar mı yalnız kaldıklarında?
kimseyi özlemezler mi gidince?
güneş neden bu kadar parlak anne?
neden hergün doğudan doğar?
tutabilir miyim güneşi ellerimle?
çıkabilirmiyim bulutların üstüne kadar?
götürür mü beni ya da kuşlar oraya?
duyuyorum anne, duyuyorum
her dakika yeni yeni sesler
hergün yeni şeyler söylüyorum
dinliyorum, ne söylüyorsa sözler
hergün tekrar tekrar dinliyorum
ne kadar büyük bu gökyüzü diyorum
ben büyüdükçe o da mı büyüyor ne?
özgürce uçan kuşları izliyorum
selam verirlerken gelip geçene
büyüyorum, göğe doğru büyüyorum
ve anne hep hissediyorum
aynı anda mutlulukları, üzüntüleri
ne garip şu insan diyorum
gururu büyük, hazin çöküntüleri
oturup sessizce ağlıyorum
büyüyorum anne, hala büyüyorum
hani demiştin: anlatırım büyüyünce
hiç anlatmayacaksın, biliyorum
biliyorum saatler gelip geçtikçe
ben gelmeyecek yılları bekliyorum
biliyorum anne, biliyorum
sesin de cevapsız soruların var
anlatmayacaksın, anlıyorum
saçlarıma düşecek yarın aklar
zaman gelip geçiyor, bitiyorum
ama yazıyorum anne, yazıyorum
kalemim kağıdım ellerimde
ruhumu aynasından çiziyorum
soluk şekli hala gözlerimde
bu anı kalbime kazıyorum
biliyorum, sonsuza dek yaşamayacağım
önce saçım ağarıp, yüzüm kırışacak
zamanla şöyle uzanacağım
zamanla üstümü örtecek toprak
ve ben hala büyüyor olacağım
(2003)
elimde kalem ve kitaplarla
yeniyim, yeni şeyler öğreniyorum
isimlerle, farklı farklı hitaplarla
büyüyorum...
hatırlıyorum o zamanı hani anne
"büyüyünce anlatırım" demiştin
büyüyorum, lakin sonu yok mu ne?
nihayeti yok mu bu gidişin?
sonsuza kadar mı sürecek böyle?
saatler geçiyor ardarda anne
sanki her dakika daha bir uzuyorum
her an yeni bir ışık gözbebeklerimde
yine de bakabilmek için bekliyorum
sonunda güneşin battığı yere
hala anlatmayacak mısın anne?
ağaçlar neden konuşmazlar?
çimenler nasıl da bitiyor böyle?
neden ölürlerken sararıyorlar
nasıl diriliyorlar bahar gelince?
toprağın altında ne var anne?
insanlar yaşar mı orada da?
neden yaşlanınca gömülürler içine?
korkmazlar mı yalnız kaldıklarında?
kimseyi özlemezler mi gidince?
güneş neden bu kadar parlak anne?
neden hergün doğudan doğar?
tutabilir miyim güneşi ellerimle?
çıkabilirmiyim bulutların üstüne kadar?
götürür mü beni ya da kuşlar oraya?
duyuyorum anne, duyuyorum
her dakika yeni yeni sesler
hergün yeni şeyler söylüyorum
dinliyorum, ne söylüyorsa sözler
hergün tekrar tekrar dinliyorum
ne kadar büyük bu gökyüzü diyorum
ben büyüdükçe o da mı büyüyor ne?
özgürce uçan kuşları izliyorum
selam verirlerken gelip geçene
büyüyorum, göğe doğru büyüyorum
ve anne hep hissediyorum
aynı anda mutlulukları, üzüntüleri
ne garip şu insan diyorum
gururu büyük, hazin çöküntüleri
oturup sessizce ağlıyorum
büyüyorum anne, hala büyüyorum
hani demiştin: anlatırım büyüyünce
hiç anlatmayacaksın, biliyorum
biliyorum saatler gelip geçtikçe
ben gelmeyecek yılları bekliyorum
biliyorum anne, biliyorum
sesin de cevapsız soruların var
anlatmayacaksın, anlıyorum
saçlarıma düşecek yarın aklar
zaman gelip geçiyor, bitiyorum
ama yazıyorum anne, yazıyorum
kalemim kağıdım ellerimde
ruhumu aynasından çiziyorum
soluk şekli hala gözlerimde
bu anı kalbime kazıyorum
biliyorum, sonsuza dek yaşamayacağım
önce saçım ağarıp, yüzüm kırışacak
zamanla şöyle uzanacağım
zamanla üstümü örtecek toprak
ve ben hala büyüyor olacağım
(2003)
Davet
ister misin yıldız ışığından aydınlık devşirsem
bir rüzgara bindirsem dudaklarımı
sessizliği bir kör kuyuya düşürsem
ve ateşe versem sunaklarımı
olmazsa ister misin sessizce kalsam
ses etmesem yer oynasa yerinden
gözlerinle örülü bir özleme dalsam
umut umut, kokunu duysam derinden
yoksa bir tebessüm mü istersin
sessizce, sessizlikte sana bırakılmış
hasret aşkın rayihası mıdır dersin
bir sabırsız bekleyişte karar kılınmış
belki veremem her istediğini
her aradığını bulamazsın avuçlarımda
bir adamım ki bilen tek seni sevdiğini
bir adam ki kalbi var yalnız ellerinde
(mart 2003)
bir rüzgara bindirsem dudaklarımı
sessizliği bir kör kuyuya düşürsem
ve ateşe versem sunaklarımı
olmazsa ister misin sessizce kalsam
ses etmesem yer oynasa yerinden
gözlerinle örülü bir özleme dalsam
umut umut, kokunu duysam derinden
yoksa bir tebessüm mü istersin
sessizce, sessizlikte sana bırakılmış
hasret aşkın rayihası mıdır dersin
bir sabırsız bekleyişte karar kılınmış
belki veremem her istediğini
her aradığını bulamazsın avuçlarımda
bir adamım ki bilen tek seni sevdiğini
bir adam ki kalbi var yalnız ellerinde
(mart 2003)
yağmur
yağmur yağıyor, adeta bir büyü
kalbim öyle hafif sanki kuş tüyü
keşke hep böyle kalabilsem
bu anı sonsuza dek yaşayabilsem
kaldırıp atsam üstüme çken örtüyü
yağmurun eşsiz tadına doyabilsem
ve sonra keşke
gerçek şehrinde yaşamaktan cayabilsem
keşfetsem hayal denen o köyü
söyleyerek umut denen türküyü
(eylül 2002)
kalbim öyle hafif sanki kuş tüyü
keşke hep böyle kalabilsem
bu anı sonsuza dek yaşayabilsem
kaldırıp atsam üstüme çken örtüyü
yağmurun eşsiz tadına doyabilsem
ve sonra keşke
gerçek şehrinde yaşamaktan cayabilsem
keşfetsem hayal denen o köyü
söyleyerek umut denen türküyü
(eylül 2002)
üç noktalı şiir
...meçhul kadın
bir çocuğun elinden oyuncağını alır gibi
irademi elimden aldın
oturup ağlamalı şimdi
ve
yine sensizliğini yaşıyorum
sabahı gibi bu gecenin
zaman sırtımda bir yük, taşıyorum
hatırasını da her hecenin
ve
üşüyorum...
(kasım 2000)
bir çocuğun elinden oyuncağını alır gibi
irademi elimden aldın
oturup ağlamalı şimdi
ve
yine sensizliğini yaşıyorum
sabahı gibi bu gecenin
zaman sırtımda bir yük, taşıyorum
hatırasını da her hecenin
ve
üşüyorum...
(kasım 2000)
Cuma, Ocak 02, 2009
suskun şiir
bilmelisin...
sana söylememem gereken şeyler var
ciğerlerime arsızca çöken
damarlarımda çıldıran şeyler bunlar
bilmezsin
bir seni sevmek çırpınıyor duvarlarımın ardında
bir suskun şiir mırıldanıyor gözlerim
görmüyor, işitmiyorsun iyi ki
çünkü sana söylememeliyim
ellerinde yüreğimin eridiğini mesela
asla dile getirmemeliyim
çivi gibi çaktığını gözlerini ufkuma
ah! susmalıyım, söylememeliyim
saçlarının içinde kaybolduğum bir orman olduğunu
bir orman, kızıl sarmaşıklarına dolanıp kaldığım
ve ayak seslerimi duymayasın diye
içinde parmak uçlarımın üzerinde yürüdüğüm.
neşeli bir yalan, bir maske takınırım bilmezsin
çekiştirirken sarmaşıklarını
çünkü hissetmemelisin ürperişimi
iç çekişimi duymamalısın
nikotinli hülyalar solurum üzerine
cüretkar düşler ziyaret eder kimi zaman
katlar, cebime koyarım, görmezsin
...
ve acemiyim evet
alışık değilim sessizce sevmeye
üç adım yanına saklanıyorum
ne sarılmak mümkün sana
ve ne de kaçmak senden
ama susmalıyım, söylememeliyim
dudaklarımı ısırıyorum sen güldükçe
gözlerimi de ısırabilsem keşke diyorum.
bir okyanus birikiyor içimde gülüşünden
gemiler bindiriyorum dalgalarına
gemiler, mısralardan dokuduğum yelkenlerini
ben de bir gemi oluyor yüzüyorum gülüşünde
sesinden martılar devşiriyorum
gözlerinden güneşler doğuyor göğüme bazen
sana götürüyor tüm rüzgarları bu okyanusun
ve bir liman oluyorsun hemen önümde
dümeni geriye kırıyorum işte o zaman
çünkü susmalıyım, söylememeliyim
çıkmamalı yollarım sana
gözlerine çarpmamalı yüreğim
parmak uçlarım çatlamalı sessizlikten
ah! üşümeliyim, söylememeliyim
keşke mümkün olsaydı seni sevmemek
güzelliğin bu kadar küstah olmasa
salınışınla sendelemesem içten içe
alevin yalamasa yanaklarımı
bana birşeyler olmasa seni gördükçe
belki sevmeyebilirdim seni o zaman
seviyorum gel gör ki
korkacak çok şeyim var bir yandan
o yüzden ördüm bu duvarları
acılarımdan tuğlalar dizdim
ve aptallıklarımdan
kaybolmuş yıllarımı kattım harcına
yediğim tokatları katran gibi döktüm
zalim tel örgüler diktim tepesine
zalim hatıralar diktim
ne var ki çatlıyor işte azar azar
"söylememeliyim"ler dökülüyor üzerime
yok aslında işe yaradığı da
tutamıyor ki seni dışarıda
beni içerde tuttuğu kadar
***
ve tarih...
kimbilir ne zaman yazıldı bu şiir
belki beş yıl önce
belki beş gün sonra
belki ben hiç yazmadım,
sen hiç okumadın
hiç var olmadın, kimbilir
yine de seviyorum seni
sana söylememem gereken şeyler var
ciğerlerime arsızca çöken
damarlarımda çıldıran şeyler bunlar
bilmezsin
bir seni sevmek çırpınıyor duvarlarımın ardında
bir suskun şiir mırıldanıyor gözlerim
görmüyor, işitmiyorsun iyi ki
çünkü sana söylememeliyim
ellerinde yüreğimin eridiğini mesela
asla dile getirmemeliyim
çivi gibi çaktığını gözlerini ufkuma
ah! susmalıyım, söylememeliyim
saçlarının içinde kaybolduğum bir orman olduğunu
bir orman, kızıl sarmaşıklarına dolanıp kaldığım
ve ayak seslerimi duymayasın diye
içinde parmak uçlarımın üzerinde yürüdüğüm.
neşeli bir yalan, bir maske takınırım bilmezsin
çekiştirirken sarmaşıklarını
çünkü hissetmemelisin ürperişimi
iç çekişimi duymamalısın
nikotinli hülyalar solurum üzerine
cüretkar düşler ziyaret eder kimi zaman
katlar, cebime koyarım, görmezsin
...
ve acemiyim evet
alışık değilim sessizce sevmeye
üç adım yanına saklanıyorum
ne sarılmak mümkün sana
ve ne de kaçmak senden
ama susmalıyım, söylememeliyim
dudaklarımı ısırıyorum sen güldükçe
gözlerimi de ısırabilsem keşke diyorum.
bir okyanus birikiyor içimde gülüşünden
gemiler bindiriyorum dalgalarına
gemiler, mısralardan dokuduğum yelkenlerini
ben de bir gemi oluyor yüzüyorum gülüşünde
sesinden martılar devşiriyorum
gözlerinden güneşler doğuyor göğüme bazen
sana götürüyor tüm rüzgarları bu okyanusun
ve bir liman oluyorsun hemen önümde
dümeni geriye kırıyorum işte o zaman
çünkü susmalıyım, söylememeliyim
çıkmamalı yollarım sana
gözlerine çarpmamalı yüreğim
parmak uçlarım çatlamalı sessizlikten
ah! üşümeliyim, söylememeliyim
keşke mümkün olsaydı seni sevmemek
güzelliğin bu kadar küstah olmasa
salınışınla sendelemesem içten içe
alevin yalamasa yanaklarımı
bana birşeyler olmasa seni gördükçe
belki sevmeyebilirdim seni o zaman
seviyorum gel gör ki
korkacak çok şeyim var bir yandan
o yüzden ördüm bu duvarları
acılarımdan tuğlalar dizdim
ve aptallıklarımdan
kaybolmuş yıllarımı kattım harcına
yediğim tokatları katran gibi döktüm
zalim tel örgüler diktim tepesine
zalim hatıralar diktim
ne var ki çatlıyor işte azar azar
"söylememeliyim"ler dökülüyor üzerime
yok aslında işe yaradığı da
tutamıyor ki seni dışarıda
beni içerde tuttuğu kadar
***
ve tarih...
kimbilir ne zaman yazıldı bu şiir
belki beş yıl önce
belki beş gün sonra
belki ben hiç yazmadım,
sen hiç okumadın
hiç var olmadın, kimbilir
yine de seviyorum seni
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)